1. Haberler
  2. Bodrum
  3. Fenerci İbrahim Erdoğan Yaşlılığa Bağlı Hastalığına Yenildi.

Fenerci İbrahim Erdoğan Yaşlılığa Bağlı Hastalığına Yenildi.

featured

Bodrum’un yaşayan çınarlarından 101 yaşındaki Fenerci İbrahim Erdoğan yaşlılığa bağlı hastalığına yenildi.

Bodrum’un yaşayan çınarlarından 1919 doğumlu Belediye Meclis üyemiz İbrahim Akbaş’ ın dedesi, Denizciler Derneği başkanımız Erol Erdoğan’ın  Fatma Akbaş, Türkan Fidan, Sevgi Bayrat, Mustafa Erdoğan, Hanife Yavaş, , Adnan Erdoğan. ‘ın babaları İbrahim Erdoğan yaşlılığa bağlı hastalığın yenilerek hayatını kaybetti. Bodrum’da bir çok eser bırakan Erdoğan Bodrum’un yaşayan çınarlarındandı.

101 yaşındaki İbrahim Erdoğan Gündoğan mezarlığında alınan coronavirüs tedbirleri ile son yolculuğuna uğurlandı.

Fenerci İbrahim Erdoğan en son röportajı

711

Hemen hemen bütün fener hikayeleri ‘yalnız bir fenerci’, ‘yalnız bir gemi’ ve yanar döner ışığı ile ‘yalnız bir fener’ olarak yazılmıştır. Kimbilir fenerlerin öyküsünü anlamlı kılan da, tüm yalnızlığını içine hapsederek, ışığını göndermeye, yol göstermeye devam etmesidir belki de… Bir de fenerciler var. Fransız filmlerinde tek başına ya da ailesiyle birlikte masalsı bir görünüme bürünen bu insanlardan biri de Bodrum’da 92 yaşındaki İbrahim Erdoğan.

Fenerci İbrahim 1919 yılında doğdu, 1920’de yazdırdılar nüfusa. 4 kız 3 erkek , 7 çocuk sahibi olan fenerci İbrahim Erdoğan’a Bodrum’da fenerleri sorduk…


Fransızlarda kalma Hüseyinburnu Akyarlar ve Limanağzı Bodrum ( Marina’daki) iki fener vardı. Ben fenerciliğe 1950’de başladığımda bu fenerler vardı. İlk fenerci de İhsan Tengiz. Bu bahsettiğim fenerler 1922’de Türkiye’ye geçmişti. 1950’da Sentapastol Feneri yapıldı Gündoğan’da , ben de ilk olarak orada işe başladım. Sonra Kiremitadası Feneri Gümüşlük’te yapıldı ve Rauf Erol orada fenerciliğe başladı. 1952’de Karaada Feneri yapıldı Bodrum Fenercisi İhsan Tengiz buraya da bakmaya başladı, iki fenere bakıyordu. Mendirek’te Mavi Fener yapıldı sol liman çıkışında. Ondan sonra Çatallar’da Turgutreis’te 1960’da fener yaptık Buraya da Adil Çürük fenerci oldu, şimdi oğlu Mustafa’ya geçti. Bu görevleri ‘İstanbul Denizcilik Bankası Kıyı Emniyet Müdürlüğü’ verirdi, biz buraya bağlıydık.

Fenercilik babadan oğula geçen bir meslektir. Çünkü fenerci bildiklerini oğluna da öğretir, bir okulu da olmadığı için bu böyle devam ederdi. Önceleri fenerler tüple çalışırdı. Şimdi güneş enerjisiyle çalışıyorlar. Bizim zamanımızda insanlar okur yazar bile değildi. Şimdi öyle değil. Fenerciliğin bir eğitimi yok ama güneş enerjisi ile çalışan fenerlerde bilgi gerektiriyor.

Fenerciler yapayalnız fenerlerde, ıssız günbatımlarında, yolunu kaybedenlerin umudunda yaşarlar.
Akşamdan akşama fenerin yanıp yanmadığını gidip kontrol ederdik. Yanmıyorsa bir motor tutup kontrola giderdik. Değilse aydan aya ne elektrik harcanmış onun bilgisini verirdik müdürlüğe. Eskiden bugünkü gibi vasıta yoktu. Şimdi arıza varsa bildiriliyor ve teknisyen gönderiliyor. Ama eğer batarya biterse fenerci rahatça bataryayı değiştirebilir, bildirmeye gerek yoktur. Fenerle çok sık bozulmaz zaten. Seneden seneye değişim oluyor. Bizim zamanımızda fenerler tüple çalışırdı. Her akşam bakardık. Yanmıyorsa nedenini bulur, tamir ederdik. Benim kendi motorum vardı onunla giderdim fenerlere.
Bodrum Limanağzı fenerinde iki taraflı fener yanar. Çıkarken; sağ kırmızı sol mavi, girerken sağ mavi solu kırmızı olur. Mesela Karaada Feneri 5 saniyede 2 çakış yapar , gel işareti verir. Kartalkayası Feneri saniyede 7 defa çakar gelme sinyali verir. Fenerler bulundukları sığ denizlerde denizdeki vasıtalara yol gösteren bir yardımcıdır. Eskiden bugünkü gibi bir deniz trafiği yoktu ki. Arada bir balıkçı teknesi gelir, kayıklar ve sünger tekneleri.

Tüp patladı hastanelik oldum.
1979’da Bodrum Limanağzı Feneri’nde tüp patlamıştı. Ben içerde fenerin başındaydım. Doğalgaz gaz kaçağından çakmak çakar gibi birden ateş aldı .Gündüz saat 12:00 sıralarıydı. Her zamanki kontrole gitmiştim, eski tüpleri çıkaracaktım. Ama kabahat bende fenerin içinde kalan kaçakla ilgilenememiştim, çıkarayım derken patladı. Elim, yüzüm hatta vücudumun bazı yerleri yandı, hastanelik oldum.
1980’de bu işi 70 yaşında bıraktım. Aşağı yukarı 30 sene fenercilik yaptım. Tam anlamıyla denizci olduğumuz için süngercilikten, balıkçılıktan da anlardık. Bodrum’dan Karaada’ya yüzerek giderdik. Gençken istesek Kos’a da yüzerdik. Fenercilik yaptığım zamanlarda da diğer işlerimi bırakmadım. Akşama kadar kendi işimi yapar, akşamdan akşama fenerleri kontrol ederdim. Gündüzleri yapıcılık, marangozluk yapardım. İş olduğunda bu işleri yapardım. Bende 7 çocuk var. Hepsini de okuttum. Kolay değildi. Biz bugünkü Bodrum Marina’da bulunan Limanağzı Fenerinde lojmanda oturuyorduk. 1950’den sonra yapılan fenerler tek kulübe olarak yapıldı, lojman yapılmadı onlara.

Süngercilik herkesin yapamayacağı, zor bir işti. Kadınlar kocaları süngere gitsin istemezlerdi. Vurgun yemek vardı işin içinde. Ama kazancı iyiydi.
İlk olarak 1936 yılında, 16 yaşında daldım süngere. 90 metreye dalmışlığım vardır. O zamanlar tekne dediğin kürekle, motor yok. Aynacı denilen teknelerle giderdik süngere. En çok Bodrum çevresinde dalardık. Buralarda sünger çoktu ama dediğim gibi zor iş olduğundan süngeri bilen yoktu. Sünger karada sapsarı… denizde kapkara… Bilmeyen almıyordu. Biz aynadan bakarak süngeri nerde olsa bulurduk. 1937′ de yelkenli gangavada çalıştım. 1938 ‘de dalgıç olarak gittim. Maske takardım, havayla çalışan maske ve üniformalarımız vardı. Onlarla dalardık. Kompresör yukardan hava basar biz aşağıdan nefes alırdık. Bir gün beni 90 metreye attılar. Her gün üç defa 35-40 kulaca dalardık. Sünger bulursan kazancı fena sayılmazdı. 5-6 ay sünger toplayıp, depolarda biriktirirdik. Patron müşteri bulursa bu süngerleri satardı. Her dalgıçın süngeri ayrı olurdu. Maaşlı değildik satılan süngerden % 30 pay alırdık. Kaymakam maaşı kadar maaş alıyordum. İlk fenerciliğe başladığımda 130 lira maaş verdiler. Bir de senede 4 taksit ikramiyesi vardı. Ayrıca odun, elbise, ayakkabı yardımları yapıyorlardı. İşçi elbisesi ve lacivert bir elbise veriyorlardı. Bunları giymezdik, başkalarına verirdik.
1941’de asker oldum 3 sene askerlik yaptım. Askerlik bittikten sonra 1950’ye kadar yine süngercilik yaptım. Diğer işlere göre kazancı iyiydi, para süngerdeydi. Herkes cesaret edemezdi. Sigorta yok bişey yok sakat kalabilirsin. Ben 15 sene süngercilik yaptım hiç vurgun yemedim. En çok da ben sünger çıkarırdım. Sefer bittiğinde ekimde 5-6 ay içinde geri dönerdik. 100 kg süngerim olurdu. Sünger kilosu 10 liradan satılırdı, demek ki 1000 lira yapardı, % 30 unu ben alırdım 300 lira yani. Süngerler Yunanistan’a satılırdı. 1990’dan bu yana sünger avcılığı yasaklandı. Sünger bitmez aslında. 1950’de Didim’de bir tane taş bırakmadan sünger çıkardık. Mayısta avlanmaya gitmiştik ekimde tekrar geldiğimizde yine sünger doluydu, hatta daha çoktu.. Sünger 1 metre- 5 metre arasında yazın güneşte daha çok büyür. Kışın forma dalgıç kıyafetlerle süngere çıkardık. Elbise olmayınca soğuktan dalamazsın.
1950- 1970 arasında ufak balıkçı motorları vardı. Sonra gangava ve 1990 ‘dan sonra yatçılık başladı, bugünkü guletler yapılmaya başlandı. Bodrum limanında bugün 1500 tekne var. Bu tekneler denizi kirletiyor tabii. Devletin müfettiş gönderip bunu önlemesi lazım. 2 metrede denizin dibi görünmüyor.

BODRUM YARIMADASI’NDA FENERLER 
Hüseyinburnu (Fransızlar tarafından 1922’den önce yapılmış)      Akyarlar
Limanağzı   (Fransızlar tarafından 1922’den önce yapılmış) Bodrum
Sentapastol  (1950’den sonra yapılmış)  Gündoğan
Kiremitada Gümüşlük
Çatallar  Turgutreis 
Kargaada Akyarlar
Karada  Bodrum
Kartalkayası  Bodrum
Limanağzı’na yeni yapılan dört fener   Bodrum
Bango Şamandıra   – Karaada karşısında  Bodrum
Oraklar adası   Yalıçiftlik
Mavi Fener Limanağzı çıkışında Bodrum

Fenerci İbrahim 1950’den 1970’e kadar Sentapostol’da, 1970’dan 1980’e kadar Bodrum Limanağzı Feneri’nde görev yaptı. Diğer fenerciler Adil Çürük , Rauf Erol, İhsan Tengiz idi.

İbrahim Erdoğan’a Bodrum’da fenerciliği anlattırdım. Şimdi de fenerler hakkında bazı bilgiler; Dünyanın yedi harikasından biri Fener..
Bir efsanedir fenerler. Eski çağların yedi harikasından biri olan İskenderiye Feneri, deprem ve fırtınalardan artakalan son kalıntılarını da M.S. 1500 yılında kaybetmesine rağmen, ölümsüz ismiyle bugün dimdik ayakta.

Türkiye’de fenerciliğin hikayesi
Deniz trafiğinde kaza riskinin artış göstermesi üzerine, konunun öneminin anlaşılıp, Türkiye kıyılarına ilk kez fener konulması 1755 yıllarına rastlıyor. Daha sonra 1855’lerde Osmanlı Devleti ile Fransızlar arasında yapılan bir imtiyaz sözleşmesi sonunda Fener hizmetleri, “Fenerler İdare-i Umumiyesi Müdürlüğü” adı altında yürütülmüş ve ardından fenerler idaresi hükümetçe satın alınarak, 1 Ocak 1938 yılında Denizbank’a bağlanmış.
Devlet Limanları Umum Müdürlüğü Kıyı Emniyeti İşletmesi, 1944 yılında Devlet Denizyolları ve Limanlar Umum Müdürlüğü’ne bağlanmış ve adı Fenerler ve Cankurtaran Teşkilatı olarak değiştirilmiş. 1952 yılında Devlet Denizyolları İşletmesi Umum Müdürlüğü, Denizcilik Bankası T.A.O’na devredilmiş. Fenerler ve Cankurtaran Teşkilatı da adı geçen banka bünyesine bir işletme hüviyeti almış.
Son olarak 1997 yılında Bakanlar Kurulu’nun aldığı karar ile tüm seyir yardımcılarının, kurtarma yardım ve tahliyesi hizmetlerinin tek çatı altında toplandığı, “Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma işletmeleri Genel Müdürlüğü” kurulmuş ve bu da yine ayrı bir Genel Müdürlük haline getirilmiş. Daha sonra TÜDEK (Türkiye Denizcilik Kurumu) adını alan Denizcilik Bankası ayrı bir Genel Müdürlük haline getirilmiş. Türkiye Denizcilik Kurumu da 1984 yılında bir kanun hükmünde kararname ile Türkiye Denizcilik İşletmeleri (T.D.İ) olmuş, tersaneler de ayrı bir Genel Müdürlük altında toplanmış
Ülkemiz kıyılarında ( 8334 km) değişik tip ve özelliklerde 372 adet deniz feneri var, bunların 9’u Bodrum Yarımadası etrafında…
Fenerler; Kıyı Fenerleri,
Anakara Fenerleri,
Ada Fenerleri, Deniz Kayaklıkları ve Sığlıkları Fenerleri, Derin Deniz Fenerleri, Dalgakıran Fenerleri,
Doğrultu Fenerleri,
Fenerler; Odun ve kömür, yağ, akkor gömlekli madeni yağ yakıcılar, hava gazı, petrol gazı, asetilen ve elektrikle çalıştırılmış.

FENERLER İLE İLGİLİ İLGİNÇ BİLGİLER
Açık denizde kayalıklar üzerine inşa edilmiş ilk taş deniz feneri, Smeaton tarafından yapılan Eddystone fener kulesidir (1759). Smeaton inşaat mühendisliğinin babası olarak tanınır. Fener inşaatı sırasında, yeni uygulamalar icat etmiştir. Örneğin taşların birbirine geçme olarak kullanılması, deniz çimentosu, taşları gemiden inşaat sahasına aktarmak için kullanılan özel vinçler bunlardan sadece üçüdür.
Fenercilerin hava koşulları yüzünden uzun zaman karaya çıkamamaları durumunda, yiyecek tükendiğinde, aydınlatmada kullanılan mumları yemeleri gerekebiliyordu. O zamanki mumlar hayvansal ve bitkisel yağ kökenli olduklarından sindirilebilen türden idiler. Dünyada nükleer güçle çalışan tek fener Estonya’daki Tallin feneridir. Fener ışıklarının yoğunluğunu arttırmak için dev boyutlarda cam prizmalar ve mercekler kullanılmıştır. Bunların en büyüklerinin ağırlığı 5 tona ulaşıyordu. Merceklerin bağlı olduğu platform cıva üstünde yüzüyor ve bir parmak itişi ile harekete geçebiliyordu.
Alaska’daki Scotch Cap deniz feneri 1946 yılında Büyük Okyanusta meydana gelen 7,3 şiddetinde bir depremden sonra kıyıdaki yüksekliği 30 metreyi aşan bir tsunami dalgası ile yıkılmış, 5 kişilik fener personeli kaybolmuştur. Şiddetli fırtınalarda dalgalar 45 metre yüksekliğindeki bir fener kulesini tamamen örtebilmekte ve fener fanusunun 12,5 mm kalınlığındaki camlarını kırabilmektedir. Fanus içine o kadar çok deniz suyu girebilir ki fenerciler sularla beraber merdivenlerden sürüklenmemek için kendilerini merdiven korkuluklarına bağlamak zorunda kalabilirler.
En şanssız deniz feneri yapımcısı, en sağlam deniz fenerini yaptığına inanan Henry Winstanley’dir. Yaptığı fenerin sağlamlığına çok güveniyordu. Herkese, en şiddetli fırtınada bile fener içinde kalmak istediğini söylüyordu. Dileği gerçekleşti, fakat yaptığı fener, İngiltere tarihinin en büyük fırtınasında yıkıldı ve dalgalara sürüklenen fenerde hayatını kaybetti.
Bir zamanlar Longships deniz feneri bakıcısının kayalık korsanları tarafından kaçırıldığı, ancak bakıcının küçük kızını fenerde unuttukları söylenir. Küçük kız içinde aile İncil’inin de bulunduğu kitapların üzerine çıkarak, babası serbest bırakılıncaya kadar yağ lambasını yanar durumda tutmayı başarmıştır.
Fransa’da Brittany kıyısı açıklarındaki Vierge adasında bulunan fenerin yüksekliği 83 metre olup dünyadaki en yüksek tuğla fener kulesidir.
Dünyanın en yüksek feneri Japonya’da Yokohama’daki Yamashita park içinde bulunan 106 metre yüksekliğindeki çelik konstrüksiyon fener kulesidir.
Cristof Colomb’un amcası olan Antonio Columbo 1449 yılında meşhur Cenova fenerinin bakıcısı idi.

0
komik
Komik
0
_yi
İyi
0
mutlu
Mutlu
0
sevgi
Sevgi
0
d_nceli
Düşünceli
0
_zg_n
Üzgün
0
a_layan
Ağlayan
0
sinirli
Sinirli
0
korkun_
Korkunç
Fenerci İbrahim Erdoğan Yaşlılığa Bağlı Hastalığına Yenildi.
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.