Bu toplantıyı yapmamızın nedeni, Aralık ayı ortasından beri sadece Bodrum’da değil ülke çapında gündemde olan Gökburun yarımadasına ilişkin gelişmeler ve bu gelişmelerin ortaya çıkardığı kimi kaygı verici soru işaretleridir.
Gökburun’da yapılmak istenen proje hakkında “ÇED gerekli değildir” kararı veren Bakanlık’tan sonra Bodrum Belediyesi tarafından verilen ruhsat akabinde Bodrum Kent Konseyi bileşeni de olan meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşları gerek teknik ve hukuki yönden açıklamalar yaparak, gerekse doğrudan sahadan bilgi akışı yapıp ihbarlarda bulunarak konunun kamuoyunda şeffaf ve güncel bir şekilde tartışılmasını sağladı. Konunun Belediye Meclis gündeminde de kalmasını sağlayan üyeler oldu.
12 Aralık’ta verilen ve sonrasında yerel yönetimce hayli savunulan ruhsat 7 Ocak itibariyle iptal edildi. 14 Aralık’tan itibaren sahadan ve basın açıklamaları ile verilen bilgilerin yanıltıcı olduğunu söylemekten çekinmeyen yerel yöneticiler, şimdi ise o yanıltıcı dedikleri bilgiler ışığında ruhsatı iptal etme gerekçesi yaratabildi. Çünkü o bilgiler hiçbir zaman yanıltıcı değildi. Bilgi, belge ve doğrudan gözleme dayanıyordu. Bu bağlamda ortaya çıkan kaygı verici sorulardan bir tanesi şudur: Sivil toplumda ve meslek odalarında olan bilgilerin Belediye’de olmaması mümkün müdür? Tabi ki değildir. “Ruhsat vermeseydik, görevi kötüye kullanma işlemi yapılacaktı” diyen yerel yönetim, bir yıldır konuyu araştırıyoruz demesine karşın elindeki verileri nasıl olur da böyle eksik/yetersiz değerlendirmiştir? Neden bu bilgileri uzun zamandır belediye ve kamuoyu ile paylaşan sivil toplum, meslek örgütleriyle birlikte görüş alışverişi yapılmamıştır. Gökburun konusunda ortaya saçılan bu durum başka proje izinleri için de geçerli olabilir mi?
Kamuoyunun konuyu sıcak tutması, peşini bırakmaması sonucu ruhsat iptali bir nebze sevindirici olmakla beraber, birden çok koruma statüsü olan bu yarımadaya verilen hasarın giderilmesi için yerel yönetim nasıl bir kararlılıkla yol alacaktır? Bilinmesini isteriz ki, bileşenlerimizle birlikte bu hususun da çok yakından takipçisi olacağız. İptal edilen ruhsatla rehavete kapılamayacağımızın bilincindeyiz.
Öbür yandan, ruhsat verilen alan olan 306/1 ada parselde değil, 107 ada içinde şirketin izinsiz ve hukuka aykırı olarak yaptığı çalışmalar hakkında belediye ne gibi işlemler yapmıştır? Ne yazık ki, Gökburun konusunda da mevzu sadece verilen ruhsat değil, 1. Derece arkeolojik sit de dahil olmak üzere, bir şirketin yaptığı tahribata göz yumulmasıdır. Ağır ceza ve mühürleme gerekçeleri olan konularda şeffaf Belediyecilik gereği ne işlem yaptığını da kamuoyuna açıklama, bilgilendirme sorumluluğu vardır.
Seçildikten sonraki ilk zamanlarda, İspanya’da yıkılan büyük otelleri örnek verip, “Bizim de Bodrum için vizyonumuz bu, Bodrum’da doğa kazanacak” denmesine rağmen bu söylemeye taban tabana zıt uygulamalar yapılmaktadır. Bodrum’un kaderi kitle turizmi ve uluslararası sermaye odaklı büyük zincir markalar değildir. Bu yaklaşım ‘90’lardan günümüze Bodrum’da sürdürülebilir yaşamın sonunu hazırlamaktadır.
Bu husus Bodrum’un doğasının ve tarihinin geri dönüşsüz tahribatına neden olmanın yanında, sosyoekonomik ve sosyokültürel uçurumlar yaratmakta ve bu uçurumlar her geçen gün derinleşmektedir. Bodrum’a gelmenin ve Bodrum’da yaşamanın sadece belli bir kesimin ayrıcalığı olma yolundaki bu gidişattan bir hayli endişe duyuyoruz.
İptal edilebilen ruhsat da hepimize gösterdi ki, “elimiz mahkum” değilmiş. Aday olup Belediye Başkanı seçildiyseniz, yapmanız gereken yeni yöntemlerle ve yaklaşımlarla hukuksuzluğa, adaletsizliğe karsı politika geliştirebilme yükümlülüğünüzdür. Bu yükümlülük ve sorumluluk devredilemez ve/veya askıya alınamaz. Bodrum’da çok uzun yıllardır, “iş”i olmadığı halde gönlü korumaktan yana olduğu için, gecesini gündüzüne katarak uğraşan kişiler ve sivil toplum varken, siz hem tek başınıza değilsiniz hem de tek başınıza gibi davranamazsınız.
Bodrum’da uzun yıllara dayanan çevre ve ekoloji mücadelesi veren bunca STK, Platform ve Meslek Odaları varken ve sivil toplum örgütleri sayesinde bir çok bu tür el koyma, talan projesi durdurulmuş iken, Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın yapması gereken, bu STK ve Meslek odaları ile birlikte, Bodrum’a ve Bodrum’un insanına, taşına, toprağına sahip çıkmaktır. Bir kez daha altını çizmek isteriz ki, en hakiki yatırım korumaktır ve korumak çoğu zaman “yapmak” değil “yapmamak/yaptırmamak” üzerine kuruludur.
Bodrum bu tarihe ve mirasa sahip iken Bodrum Belediyesi’nin kararını savunmak için kullandığı helallik kavramı ise tam bir dönem söylemi olarak Bodrum siyaset tarihine damga vurmuştur. Karar vericilerin siyasetçilerin verdikleri kararları helal kavramına indirgemesi, verdikleri kararların nasıl savunulamayacak bir noktada olduğunun göstergesidir. Türkiye siyasetinde içselleştirilerek, yargının ve dahi Bodrum’da yaşayan insanların onaylamadığı kararları aklamanın ve savunmanın yeni aracı helal ya da haram kavramları olamaz olmamalıdır.
Teslimiyetin siyasi dili niteliğindeki bu ifadeleri de unutmadığımızı ve yerelde de ulusal ölçekte de bu dilin karşısında olduğumuzu da belirtmek isteriz.
Bodrumda yaşayanların ve Bodrum Kent Konseyinin beklentisi yaşam alanlarında talana, yağmaya, adaletsizliğe karşı dimdik durulması ve tüm tehdit ve yıldırma hamlelerine karşı tepki verilmesidir. Bodrum Kent Konseyi ve tüm bileşenler olarak talana da, bundan menfaat elde eden, yolunu açan, boyun eğenlere de karşı duracağız. 09.01.2023
Bodrum Kent Konseyi