Turizmci yazar Serdar KARCILIOĞLU yaşanan olumsuzlukları köşesine taşıdı Hani turizm patlamıştı?
Geçen günlerde 283 otelimizin konkordatoya başvurduğu haberleriyle uyandık. Ne demektir konkordato bunu açıklayarak başlayalım. Özet olarak “beni batırmayın borçlarımı uzun süreyle erteleyin” diyor bu insanlar. Şimdi basit gibi görünen ancak; alacaklı bankaları bir yana bırakıyorum da, bu otellerin; bölgelerindeki küçük ve orta ölçekli esnafı, alacağı olan binlerce turizm emekçilerini, sektörünün kırk yıllık birikimlerinin yok oluşuna doğru çıktığımız yolu, bir kartopu gibi büyüyecek önemli bir konuyu, sektörel etkileşimde olduğu çok sayıda kişi ve kuruluşun durumunu, sektöre domino etkisi yaratacak 283 bir rakam gibi gözükse de aslında altında yatan çok büyük bir trajediyi, travmayı konuşuyoruz.
Şimdi gelin bu otellerin hepsinin ortak konkordato gerekçelerine bakalım, abartılı açıklamaların aksine beklenen ve ilan edilen turistin gelmeyişi, bu nedenle tur operatörlerince yapılan baskılara dayanamayıp afişe edilen fiyatların çok altında indirimler ile gerçekleşen satışların sonunda yeterli bir kâr elde edilemeyince borçların ödenememesi kaçınılmaz sonun yaşanmasına neden oldu.
Uzun yıllardır özellikle pandemi süreci ve sonrasında sürekli geldiğimiz bu noktayı işaret eden bir turizmci olarak yapacağım bu analizleri lütfen altını çizerek okumalarını rica ediyorum. Bu 283 sayısı daha sisteme girip yayınlanan oteller yani görünen daha buz dağının üzeri, geride halen direnen ve olanakları güçlü holdinglerin sübvanse ettiği ne olacağı meçhul yüzlerce otel var. Şimdi gelin bu olay dünden bugüne mi oldu? İrdeleyelim…
Pandemi sürecinden bu güne kadar bunun böyle olacağını iflasların kaçınılmaz olduğunu defalarca söyledik. Görünen köy kılavuz istemiyor dedik… Bankalar en büyük otel sahibi olacaklar dedik… Durum öyle her ay şu kadar turist geldi bu kadar dolar elde ettik açıklamaları ile olmaz, bir şeyler yapın dedik… 40 yılda sadece sektör bileşenlerinin tırnakları ile kazıyarak geldiğimiz ekonominin can damarı olacak bu sektörü kaybedeceğiz demekten ve yıkım geliyor diye her programda gündeme getirmekten dilimizde tüy bitti…
Önce sektörün borç yükünü ortadan kaldıracak rasyonel tedbirler alın, dedik… Sonra ülkemiz turizm anlayışını değiştirin dünya turizm çağına ayak uydurun, dedik… Turizm profesyonelleri olarak turizm çağını yakalamanın kodlarını da vererek bu güzel ülkeyi Avrupa ve dünyanın parasız insan profilinin bedavaya tatil yaptıkları konumdan çıkaralım dedik… Gelin, bu muhteşem coğrafyaya uygun yeni hikâyeler yazalım dedik…
Ama tüm bu çağırı ve önerilerimiz deve kuşu misali kafayı kuma gömerek geçiştirildi… Duymadılar duyuramadık… İnternete girip bakın lütfen hepsi orada duruyor. Zaten kredi notları yerlerde sürünen otellere yeni kredi yolları yani daha da borçlanmaları çare olarak sunuldu. Otellerimiz pandemi sürecini 8,5 milyar dolar kredi yükü ile geçirdiler bu günlerde borç kartopu gibi büyüyerek 10 milyar dolar seviyesini geçti.
Hani turizm patlamıştı? Hani çağ atlamıştık? Şimdi birilerinin bunun cevabını vermesini bekliyoruz. Peki konuyu biraz daha derinleştirelim. Tek suçlu Ankara mı? Şüphesiz hayır! Sektör bileşenleri olarak bizlerin hiç mi suçu yok. Hem de suçun en büyüğü burada!
Ankara’nın her ay, her yıl aslı olmayan TUİK verileri ile turist sayıları ve döviz girdilerinin arkasına sığınarak ortalığı güllük gülistanlık gösterdiği her açıklamanın arkasından; sektör manipüle ediliyor. “Kral çıplak görmüyor musunuz?” dediğimizde; bizim birçok sektör temsilci ve STK’larımız, kralın giysilerinin ne kadar güzel olduğunu ve çok yakıştığını söylemiyorlar mıydı?
Şimdi sözüm Ankara’ya şirin gözükmek adına abartıları destekleyen ikinci suçlu STK’lara; konkordato ilan etmiş, etmeye hazırlanan ve iflasın eşiğine gelmiş zamanında turizmimizin gelişimine destek vermek için elini taşın altına koymuş turizm yatırımcılarımız ve oralarda çalışan binlerce turizm profesyonelleri adına soruyorum! Geldiğimiz bu noktada ne yapmayı düşünüyorsunuz? Bu arada sektörü konkordatoya götüren yol sadece yukarıda gösterdiğimiz hatalı turizm politikaları yüzünden miydi? Bu iflasın eşiğine gelmiş yatırımcı şirketlerin hiç mi suçu yoktu?
Şimdi bakın çuvaldızı “üçüncü suç ortağına” otel yatırımcılarına batırmak istiyorum. Lütfen bunun da altını çizerek okuyun! Bakın bunu da yıllardır söylüyorum, neredeyse yüzde doksanının meslekten olmadığı, ülkemiz turizm yatırımcılarının, aslında bir bilim dalı olan otel işletmeciliğini kolay görüp “ben çok ülke gezdim, çok otelde kaldım bu işi iyi bilirim” mantığı ile gerçek turizm profesyonellerinin mesleki bilgi ve tecrübelerine bırakmadıkları, ucuz işgücü ile yönetirim düşüncesiyle işletmelerinin bu noktaya gelmelerindeki en önemli ve kaçınılmaz sonu hazırlamaları değil miydi?
Bu zihniyet, turizm bilgi ve becerisine dayanmayan kişisel görüş ve fantezilerin ortalıklarda saçıldığı otel yönetimlerini turizmin kitabını yazmış tur operatör ve acentelerin kucaklarına bırakmadılar mı? Aslında, otelcilik çok cazip bir meslek dalı olmakla birlikte, bu mantıkla işletilmeye çalışıldığında otellerde uzunca süreler devam edebilecek balayı sürecinin ardından sonu her şekilde acı reçete ile bitecek bir o kadar da sinsi bir işletim sistemidir. Sırf kartvizitlerine turizmci yazdırabilmek için otel satın alan iş adamları biliyorum.
Oysaki bu işi kurallarına göre oynamazsanız, yürüyor zannettiğiniz otellerinizi bir ağaç kurdu gibi içten içten kemirerek eninde sonunda çürüterek bir anda kırılımı ve kötü son kaçınılmaz olacaktır ve bu hiç değişmeyen sondur.
Ne yazık ki geldiğimiz nokta tam da budur… Şimdi olan oldu en azından süreci doğru yönetebilmek adına önemli bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Konkordato kabul edilen tesislere mahkemeler tesislerin taahhütlerini yerine getirmeleri ve borçlarını ödemeleri noktasında garantiye almak için kayyum atayarak yürüyecekler. İşte bu atamalar çok önemlidir ve bu kişiler mutlaka sektörde bilinen ve tanınan işletmeyi kurtarıp ayağa kaldıracak senaryoyu yazıp oynatabilecek konum ve bölge dinamiklerini iyi bilen turizm profesyonellerinden seçilmelidir. Ayrıca grupların başlarına birer koordinatör turizmci atanarak tam ve koşulsuz yetkiyle görevlendirilmelidir. Aksi takdirde ne bu şirketler konkordatodan çıkabilir ne de bu borçlar ödenebilir. Sonuç olarak bu çok önemli birikimlerimizi kurtarmak istiyorsak, bu işi çok iyi kurgulamak ve profesyonelce düşünceyle bizce kodları bilinen bir uygulamanın oluşturulması gereklidir